Zelal Özdemir
İsrail’in Gazze’ye yönelik 8 Ekim 2023’te başlattığı ve sonrasında Lübnan’a genişleyen amansız saldırıları yalnızca bölgesel aktörleri değil, aynı zamanda küresel güçleri de harekete geçirdi. Rusya, geleneksel olarak Ortadoğu’da stratejik dengeleri gözeten bir aktör olarak, bu çatışmada da dikkatli ve çok yönlü bir yaklaşım sergiliyor.
Rusya, İsrail ile karmaşık bir tarihsel ilişkiye sahip. İsrail’in kuruluş sürecinde Sovyetler Birliği, yeni İsrail devletini desteklerken ilerleyen yıllarda bu ilişkiler inişli çıkışlı bir seyir izledi. 1967’deki Altı Gün Savaşı sonrası diplomatik ilişkilerin kesilmesi ve Soğuk Savaş’ın ideolojik kutuplaşması, Rusya’nın Filistin davasına desteğini artırdı. Bu tarihsel bağlamda Rusya, Ortadoğu’da özellikle Filistin’i destekleyen bir konumdayken, İsrail ile ilişkilerini de sürdürme yolunda denge politikası yürüttü. İsrail’deki Rus Yahudi nüfusunun varlığı da bu dengeyi koruma çabalarını pekiştiren unsurlardan biri olageldi.
Son dönemde ise Rusya, Filistin davasına destek açıklamaları yapsa da pratikte Filistinlilerin lehine somut adımlar atmaktan kaçınıyor. Bu, Moskova’nın öncelikli hedefinin ABD liderliğindeki Batı bloğunu zorlamak ve yıpratmak olduğu gerçeğini ortaya koyuyor. İsrail’in özellikle Suriye’deki İran destekli gruplara karşı düzenlediği saldırılara karşı Rusya’nın tutumu, bu denge siyasetinin dikkat çekici bir örneği. Rusya, doğrudan İsrail’i engellemekten kaçınırken, kendi güçlerini tehlikeye atan saldırılarda yalnızca uyarılar yapıyor.
Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın Ortadoğu politikalarını doğrudan etkiliyor. Ukrayna işgaliyle meşgul olan Moskova, Ortadoğu’daki çatışmalara ayırabileceği kaynak ve dikkati sınırlamış durumda. Ancak, ABD ve İngiltere’nin dikkatlerinin ve askeri ve mali kaynaklarının bir kısmının İsrail’e kayması, Ukrayna’da Rusya’ya karşı gösterilen baskıyı azaltıyor.
Bu stratejik çıkarlar doğrultusunda, Moskova İsrail’in Filistin’deki eylemlerini doğrudan hedef almayan daha diplomatik bir çizgi izlemekte. Rusya’nın İsrail karşıtı söylemleri, uluslararası kamuoyuna yönelik olsa da bu söylemler belirgin bir tepki veya yaptırım içermiyor. Örneğin, Birleşmiş Milletler’deki oylamalarda Rusya, Filistin lehine oy kullanırken ABD’nin İsrail’e yönelik vetosuna yaslanarak daha ileri adımlar atmaktan kaçınıyor (Taştekin, 2024).
Rusya’nın Ortadoğu’daki en büyük müttefiklerinden biri olan İran, İsrail’in bölgesel rakibi olarak çatışmalarda önemli bir rol oynamakta. İsrail’in İran’a ve İran destekli Hizbullah gibi gruplara yönelik saldırganlığı, Rusya’nın çıkarlarıyla doğrudan örtüşmüyor. Diğer yandan Rusya İran’ın Ortadoğu’daki nüfuzunu artırma çabalarını da sınırlı bir şekilde destekliyor. Rusya, İsrail’e özellikle Suriye’de müdahale etmeme politikası izleyerek, İran’ın İsrail’e yönelik tehditlerinin kalıcı hale gelmesine engel olmaya çalışıyor.
Bu dengeyi koruma isteği, Rusya’nın İran’la stratejik bir ortaklıktan ziyade daha kısa vadeli ve duruma bağlı bir işbirliği yürüttüğünü ortaya koyuyor. İsrail’in Suriye’de İran ve Hizbullah’a yönelik hava saldırılarına karşı Rusya’nın sessiz kalması ya da İsrail’in Rusya ile koordinasyon halinde Golan Tepeleri’nde İran ve Hizbullah güçlerini uzak tutma çabası, bu denge politikasının bir yansıması olarak okunabilir.
Rusya’nın İsrail’in Filistin ve Lübnan’a yönelik saldırıları karşısındaki tutumu, kendi stratejik çıkarlarına göre şekillenen bir denge siyaseti olarak tanımlanabilir. Dış politikasını Ortadoğu’da çok boyutlu bir aktör olarak yürüten Rusya, ABD ve İsrail’in adımlarına karşı konumunu dikkatle dengeliyor; Filistin’e destek vererek Batı’ya meydan okusa da İsrail ile ekonomik ve diplomatik bağlarını muhafaza etme konusunda temkinli bir yaklaşım sergiliyor.
Bu, Rusya’nın dış politikasında pragmatizmin ve çıkar odaklı yaklaşımın baskın olduğunu göstermektedir.
Oku