ORTA DOĞU’DA DENGELER DEĞİŞİYOR MU?

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ve akabinde İsrail’in Gazze’ye orantısız bir şekilde askeri ve istihbarat üstünlüğünü dayatarak başlattığı yoğun harekât Lübnan ve İran’ı de içine alarak devam ediyor.

Duygu DERSAN ORHAN

7 Ekim 2023’te Hamas’ın İsrail’e yönelik saldırısı ve akabinde İsrail’in Gazze’ye orantısız bir şekilde askeri ve istihbarat üstünlüğünü dayatarak başlattığı yoğun harekât Lübnan ve İran’ı de içine alarak devam ediyor. Bu durum, Orta Doğu’nun yeniden dizayn edildiği ve bölgede dengelerin değişeceği iddialarını beraberinde getiriyor. Bu noktada, konuya dahil olan aktörlerin motivasyonlarının ve stratejilerinin incelenmesi önem taşıyor.

Her şeyden önce Filistin-İsrail çatışmasının 7 Ekim 2023’te başlamadığını vurgulamak gerekiyor. Bu sorunun yaklaşık olarak 75 yıllık köklü bir tarihi vardır. 1948 yılında İsrail’in kurulması ile ve hatta öncesinde yerlerinden sürülen, toprakları İsrail tarafından işgal edilen, bir açık hava hapishanesinde yaşamaya zorlanan Filistinlilerin maruz kaldıkları insani trajedi hepimizin malumdur. Gazze Şeridi’ni kontrolü altında tutan Hamas’ın İsrailli sivillere yönelik saldırılarını, Filistinlilerin içinde bulunduğu zor şartlara ve uluslararası kamuoyunda Filistin sorununa yönelik tepkisizliğe karşı bir isyan olarak yorumlayabiliriz. Saldırılar öncesindeki duruma bakıldığında Filistin meselesi dünyanın gündeminde yoktu ve iki devletli çözüm önerileri rafa kalkmış görünüyordu. Filistinlilerin büyük bir bölümü ise İsrail tarafından çevrelenmiş Gazze şeridinde zor şartlar altında yaşamaya mahkûm edilmişti. Diğer taraftan ise ABD’nin inisiyatifi doğrultusunda Arap ülkeleri ile İsrail ilişkilerinin normalleşmesi amacıyla imzalanan İbrahim Anlaşmaları, İsrail-Filistin sorununda dengeyi İsrail lehine çevirmiş görünüyordu. Hamas’ın 7 Ekim saldırıları ile muhtemel hedefi dünya kamuoyunun ilgisini ve dikkatini Filistin sorununa çekmekti. Bunu yaparken de başta İran olmak üzere bölgedeki diğer müttefiklerinin desteği ile olası İsrail misillemesine karşı kendisini koruyabileceğini ve uluslararası aktörlerin devreye girmesi ile kısa sürede ateşkesin sağlanabileceğini hesap etti. Peki, Hamas hedeflerine ulaşabildi mi? Bugün gelinen nokta itibariyle Filistin meselesi dünya kamuoyunun merkezine oturmuş durumda, bu süreçte pek çok ülke BM nezdinde Filistin’i tanımaya başladı. Ancak İsrail’in abluka ve bombardımanı altındaki Gazze Şeridi’nde yaklaşık 43.000 Filistinli hayatını kaybetti, geride kalanların çok büyük bir kısmı göçe zorlandı. Harabeye dönen Gazze bir hayalet şehri andırıyor. Hamas tüm sivil ve siyasi kayıplarına rağmen İsrail karşısında direnmeye devam ediyor.

Konunun İsrail tarafına baktığımızda, İsrail’in Hamas’ın saldırıları karşısında meşru müdafaa hakkını ve caydırıcılık stratejisini aşarak çok sert bir karşılık verdiğini gördük. İsrail’in 11 Eylül’ü olarak adlandırılan, 1250 İsraillinin hayatını kaybetmesine neden olan 7 Ekim saldırılarının İsrail siyasetinde ve toplumunda derin bir etki yarattığına dair yorumlar mevcut. İsrail Başbakanı Netanyahu sadece Gazze Şeridi’ne ve Hamas hedeflerine saldırmakla kalmayıp, Hamas’a destek sağladıkları iddiası ile “Direniş Ekseni” olarak anılan İran ve yandaşlarını zayıflatmaya çalıştı ve çatışmayı genişletti. Bir anlamda Hamas saldırısını, Arap Baharı sonrasında İran lehine gelişen bölgesel dengeyi bozmak için bir fırsat olarak değerlendirdi. İran’ın, Filistin’de Hamas, Yemen’de Husiler, Lübnan’da Hizbullah, Irak’ta Şiiler üzerindeki nüfuzu ve Suriye’de Esad rejimi ile yakın ilişkilerinden son derece rahatsız olan ve tehdit algılayan İsrail, Hamas saldırılarını bahane ederek İran’ın ve İran’ın bölgedeki vekillerinin gücünü kırmaya çalışıyor. Bir taraftan Gazze’yi abluka ve bombardıman altında tutarak Filistinlilerden arındırmaya ve Hamas’ı zayıflatmaya çalışırken, diğer taraftan da çatışmayı genişleterek Lübnan’da Hizbullah hedeflerine saldırıyor. Bu noktada, İsrail’in amacının, Güney Lübnan’da, İsrail sınırında konuşlanan Hizbullah’ı yıpratma savaşı ile zayıflatarak ülkenin kuzey kesimlerine doğru itmek olduğu söylenebilir. İsrail bunu başarabilirse, askerî açıdan rahatlayacak ve İran’ın İsrail’i çevreleme politikasındaki en önemli unsur olan Hizbullah’ın etkisini kırmış olacak. Hizbullah da azımsanmayacak bir gücü olduğunu ve tüm kayıplarına rağmen ayakta olduğunu göstermek için İsrail’e yönelik saldırılarına devam ediyor. İsrail’in savaşı bölgeye yayma stratejisinde, çıbanın başı olarak gördüğü Direniş Ekseni’nin lideri konumundaki İran ise İsrail karşısında caydırıcılığını korumak ve bölgedeki müttefiklerine yönelik desteğini göstermek için İsrail’e 200 balistik füze ile saldırdı. Ancak İran’ın kendi iç sorunları nedeniyle bölgesel bir savaşa girme gibi bir niyetinin ve gücünün de olmadığı açık. Çatışmayı tırmandırmamaya yönelik yaklaşımları gözden kaçmıyor.

İsrail-Filistin sorunu en başından bu yana uluslararası aktörlerin yoğun bir biçimde dahil olduğu konudur. İsrail’in mevcut gücünü ve kazanımlarını elde etmesinde tarihsel olarak önce İngiltere’nin sonrasında da ABD’nin rolü büyüktür. ABD ve İsrail arasında organik bir bağ olduğu ve ABD yönetiminin her şartta İsrail’in arkasında durduğuna dair bir inanış vardır. 7 Ekim saldırıları sonrasında da Biden yönetimi, İsrail’in politikalarına destek verdi, İsrail’e ek askeri sistemler ve personel temin ederek İsrail’in elini güçlendirdi. İran’ın ve vekillerinin Orta Doğu’daki gücünü zayıflatmak şüphesiz ki ABD’nin stratejik hedefleri arasında ve bu bağlamda İsrail’in de arkasında duruyor ancak Başkanlık seçimlerinin verdiği rehavet ve Irak, Afganistan hezimetleri sonrası ülke içerisinde artan savaş karşıtı tutumdan ötürü İran’ı içine alan bir bölgesel savaştan da kaçındığı gözlemleniyor. ABD’nin yeni Başkanı olarak seçilen Donald Trump’ın tüm savaşları bitireceğine dair iddialı yaklaşımının Orta Doğu’ya yönelik etkilerinin nasıl olacağı tartışma konusudur. Trump yönetiminin Netanyahu’nın yanında yer alacağı açıktır ancak Orta Doğu’daki sıcak çatışmaların sona erdirilmesi için inisiyatif alarak daha önce öncüsü olduğu İbrahim Anlaşmalarını canlandırarak ve genişleterek, İsrail’in kazanımlarını diplomasi masasında elde etmesinin önünü açma yönünde adımlar atması beklenebilir.

Oku

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Doç. Dr. Duygu DERSAN ORHAN

Lisans: Bilkent Üniversitesi Yüksek Lisans, Doktora: Orta Doğu Teknik Üniversitesi

Araştırma Konuları : Orta Doğu Politikaları, Uluslararası Politika, Uluslararası İlişkiler Teorileri, Milliyetçilik.

Latest videos