Gözde Yılmaz
Geçtiğimiz ay 30 Ekim 2024 tarihinde Avrupa Birliği (AB) 2024 Genişleme Paketini ilan etti ve pakette 2024 Türkiye raporu da yayımlandı. Rapor Türkiye’yi AB için önemli bir ortak ve AB’ye aday ülke olarak tanımlarken demokratik standartlar, hukukun üstünlüğü, temel haklar gibi alanlardaki gerileme konusunda AB’nin ciddi endişeleri olduğunun altını çizdi. 2018 yılından itibaren katılım müzakerelerinin duraklama içerisinde olduğunu vurgulayan rapor 2016 yılı itibarıyla öne çıkan göç konusunda iş birliğinin olumlu sonuçlar verdiğini belirtti. Raporda belirtilen bu noktalar son yıllarda Türkiye-AB İlişkilerinin de bir özeti niteliğinde.
Türkiye 2010 yılı sonrası demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi AB standartlarında ciddi bir gerileme içerisindeyken AB bu konuların altını çizmekte fakat yine de pragmatik bir iş birliği çerçevesi çizerek göç gibi AB’yi tehdit eden konularda Türkiye ile yakından iş birliği arayışında görünmektedir.2000’lerde sivil toplum, temel haklar, azınlık hakları gibi alanlarda ciddi bir dönüşüm geçiren Türkiye sivil yönetimin güçlenmesiyle Avrupalılaşma sürecinden uzaklaşmış ve hatta Avrupalılaşma karşıtı bir rüzgara kapılmıştır. 2000’lerin başından 2010’lara kadar AB ile ilişkilerde AB norm ve değerleri öne çıkarken, daha sonra ilişkiler güvenlik bağlamında ele alınmış ve göç gibi konularda iş birliği öne çıkarken demokratik standartların geliştirilmesi sürece feda edilmiştir. Dolayısıyla ilişkiler günümüzde pragmatik ve kısa-dönem çıkarlara dayalı olarak sürdürülmektedir. Yani 2000’lerin başında Türkiye’de meyve veren AB’nin dönüştürücü gücü son yıllarda pragmatik bir iş birliği hedefiyle yer değiştirmiştir.
AB’nin normlarını güvenliği için fedası sadece Türkiye için geçerli değildir. Balkanlarda da otokratik liderlerle dans eden AB, Vucic gibi Balkan liderleriyle iş birliğini güçlendirmekte ve göç gibi konularda bu liderlerin kararlı adımlarını desteklemektedir. Demokratik gerileme ve otoriterleşme rüzgarları eleştirilirken Balkanlardaki bu liderlerin AB sınırlarının bir nevi muhafızı haline geldiği görülmektedir. Balkanlardaki demokratikleşme süreci de istikrarı sağladığı düşünülen ‘güçlü’ otokratik liderlerin keyfi yönetimine bırakılmaktadır.
AB ne kadar bir normlar ve değerler bütününü temsil etse de 2020’lerin dünyasında demokratik ve liberal dünya düzeninin yayılımındaki önemli rolünü kaybetme yolunda ilerlemektedir. Bir zamanlar Orta ve Doğu Avrupa’yı kendi liberal ve demokratik modeline yakınlaştıran ve dönüştüren AB şimdi aynı bölgede Orban gibi liderlerle otokratik rüzgarları kendi içerisinde bertaraf etme yolunda mücadele etmektedir. İçeride demokratik gerileme dalgasıyla mücadele eden AB’nin pragmatik yaklaşımıyla dışarıda otokratik liderleri nasıl demokrasinin önceliğine ikna edeceği zihinlerde ciddi bir soru işareti yaratmaktadır. Sonuç olarak, Türkiye de bu sürecin bir parçası olarak AB’nin pragmatik hedeflerinden nasibini almış ve ülkenin demokrasi sınavında AB’nin rolünün ne olacağı olumsuz yorumlara konu olmuştur.
Oku