"Dünya Gündeminde Türk Dış Politikası" Konulu Kolokyum
20.04.2009

İşletme Fakiltesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyelerinin  katılımıyla gerçekleştirilen “Dünya Gündeminde Türk Dış Politikası” konulu kolokyum 26 Mart 2009 tarihinde Cengiz Yenerim Konferans Salonu’nda gerçekleştirildi.

Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Bahar Hurmi’nin başkanlığında yapılan kolokyumda, Doç. Dr. Ali Engin Oba, Doç. Dr. Ulvi Keser, Doç. Dr. İdris Bal, Dr. Kieran Uchehara, Arş. Gör. Pınar Yıldırım ve Arş. Gör. Duygu Dersan kendi uzmanlık alanları çerçevesinde Türk Dış Politikası’ndaki gelişmeleri değerlendirdiler.

Kolokyumun açılış konuşmasını “Türk Dış Politikası'na Genel Bir Bakış” başlığıyla Doç. Dr. Ali Engin Oba yaptı. Oba, Türkiye’nin son yıllarda, dış politika alanında yeni açılımlar arayışında olduğunu belirterek, konumunu etkileyecek önemli gelişmelere imza attığını ve prestijini arttıracak girişimlerde bulunduğunu ifade etti.  Türkiye’nin dış politika alanında prestijini arttıran gelişmelere örnek olarak; İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Genel Sekreterliği, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeliği, Afganistan ve Lübnan’a gönderilen Türk güvenlik güçlerini sıralayan Oba, konuşmasında mevcut hükümetin yüzünü doğuya döndüğüne ilişkin yorumlara da cevap aradı ve Türk Dış Politikası’nın batı çizgisindeki esas duruşunu koruduğunu ifade etti.

Daha sonra söz alan Arş. Gör. PınarYıldırım, “Helsinki Zirvesi Sonrası Türkiye-AB İlişkileri” konulu konuşmasında, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini güvenlik açısından değerlendirerek, Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği (AGSK) ve Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası’nın (AGSP) birbirinden farklı oluşumlar olduğunun altını çizdi. AGSK’nin NATO dahilinde bir yapılanma olduğu, AGSP’nin ise bağımsız bir AB politikası olduğu ifade eden Yıldırım, AB her ne kadar kendi bağımsız savunma politikasını oluşturma çabası içerisinde olsa da, NATO çatısından da çıkamadığını belirtti. Bu durumun, AB’nin Ortak Dış Politika Güvenlik Politikası (ODGP) oluşturma çabalarını olumsuz yönde etkilediği ifade eden Yıldırım, Avrupa Birliği’nin güvenlik politikasının Türkiye’ye yönelik yansımalarını da değerlendirdi.

Doç. Dr. Ulvi Keser, “Referandum Sonrası Süreçte Kıbrıs'ın AB Üyeliği Sorunu” başlıklı konuşmasında, Türkiye’nin dış politikası açısından önemli bir yere sahip olan Kıbrıs konusundaki gelişmeleri değerlendirdi. Keser, Kıbrıs’ın kelimenin tam manası ile bir “cadı kazanı” olduğunu söyleyerek konuya, İngiltere, Fransa, İsrail, ABD, Yunanistan ve Ermenilerin dahil olduğunu ancak Türkiye’nin bu oluşumların dışında kaldığını ifade etti. Türk Dış Politikası’nın 2002 yılına kadar Kıbrıs konusundaki yaklaşımının tutarlı ve standart olduğuna dikkat çeken Keser,  bu standartın 2002 sonrasında bozulduğu vurguladı. Keser, Kıbrıs’ta referandumla birlikte başlayan sürecin, Kıbrıs Türklerinin aleyhine işlediğini ve nihai hedefin Kıbrıs Türkleri’nin kimliksizleşitirlmesi olduğunu belirtti.

Dr. Kieran Uchehara, “Türkiye’nin Afrika Politikası’nda Süreklilik ve Değişim” başlıklı konuşmasında, Türkiye- Afrika ilişkilerinin geçmişini ve bugününü değerlendirdi. Uchehara, geçmişe oranla, Türkiye-Afrika ilişkilerinin, bugün daha iyi bir konumda olduğunu belirterek, ilişkilerin hala arzu edilen düzeyde olmadığını, ekonomik ilişkilerle sınırlı kaldığını ifade etti. Özellikle akademik açıdan Afrika konusundaki çalışmaların yetersizliğine dikkat çeken Uchehara, Afrika merkezlerinin olmadığı belirtti. Uchehara, Türkiye’nin Afrika konusundaki ilgisizliğinin nedenlerini sıralayarak, en önemli nedenin iki ülkedeki rejim değişikliklerinin olduğunu ifade etti. Uchehara konuşmasında, Türkiye’nin Afrika ile ilişki kurmasının neden önemli olduğu, bu ilişkinin ne gibi faydalar sağlayacağı, AB’nin, İKÖ’nün bu ilişkiye yönelik yaklaşımının nasıl olduğu ve Afrika’nin Türkiye’den beklentilerinin ne olduğu sorularına da yanıt aradı.

Doç. Dr. İdris Bal, “Türk Dış Politikasında Yeni Açılımlar” başlıklı konuşmasında, Soğuk Savaş Sonrası Türk Dış Politikası’na dikkat çekerek, Türkiye’nin Soğuk Savaş dönemi boyunca batı ittifakının bir üyesi olarak son derece kapalı ve tutucu bir dış politika izlediğini ifade etti. Türkiye’nin  yakın çevresini ancak Soğuk Savaş sonrası dönemde algılamaya başladığını belirten Bal, Türkiye’nin  eskiden Sovyetler Birliği’nin bir parçası olan Türk Cumhuriyetleri ile akrabalık bağını keşfettiğini  ve bu ülkelere yönelik politikalar geliştirmeye başladığını söyledi. Bal, Türkiye’nin bugün, Soğuk Savaş döneminin tekyönlü politikasının aksine çok yönlü bir dış politika geliştirme çabası içerisinde olduğunu ve bunun da Türk Dış Politikası açısından umut verici bir gelişme olduğunu sözlerine ekledi.

Arş Gör. Duygu Dersan, “Türk Dış Politikasında Ortadoğu” başlıklı konuşmasında, Türkiye’nin Ortadoğu’ya yönelik yaklaşımını belirleyen unsurlardan birinin ortak geçmiş olduğunu belirterek, bu bölgenin Osmanlı İmparatorluğu’nun yaklaşık 400 yıl himayesi altında olduğunu ifade etti. Türkiye’nin, Ortadoğu ile ilişkilerini belirleyen diğer unsurları, Dünya Savaşı sonrasındaki Arap isyanı ve bölgenin haritasının yeniden çizilmesi,  Soğuk Savaş esnasındaki ittifaklar ve Soğuk Savaş’ın bitişi olarak sıralayan Dersan, Türkiye’nin 2000’li yıllarla birlikte Ortadoğu ile ilişkilerini geliştirdiğini ve bugün Türkiye’nin, İsrail- Suriye arasında arabulucu, UNIFIL kapsamında Güney Lübnan’da asker bulunduran bir ülke ve son aylarda yaşanan İsrail-Filistin gerginliğinde Arapların vicdanı olduğunu belirtti. Tüm bu gelişmelerin, Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisini artttırdığına dikkat çeken Dersan, bunun bölge halkları tarafından memnuniyetle karşılandığının bir göstergesi olduğunu ifade etti.

Kolokyumda son olarak söz alan Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Bahar Hurmi konuşmasında, Oturum Başkanı olarak, konuşmacıların ifade ettiklerini özetledi ve  “Yeni Dönemde Türk-Amerikan İlişkileri” konulu bir konuşma gerçekleştirdi. Hurmi, ABD’de Obama Dönemi ile birlikte Türk-Amerikan ilişkilerinin seyrinin ne yönde olacağını değerlendirerek, Obama’nın, önümüzdeki günlerde gerçekleşmesi planlanan Türkiye ziyaretinin ne anlama geldiğini yorumladı. Hurmi, yeni Amerikan Başkanı’nın ziyaretiyle  Türkiye’ye özel bir önem atfetmekte olduğunu ve  eski ABD Başkanı George W. Bush’un aksine, Türkiye’ye Otadoğu devleti olarak görmediğini, Türkiye’yi Ortadoğu’daki sorunların çözümünde tarafsız bir arabulucu olarak gördüğünü ifade etti. Hurmi, bu yaklaşımdan hareketle, yeni Başkan Barack Obama döneminde, Türkiye’nin ABD’nin bölgede izlediği politikalarda işbirliği içerisinde olacağı bir ülke olmasını ve Türk-Amerikan ilişkilerinin eskiye oranla gelişeceğini beklemenin  doğru bir yaklaşım olacağını belirtti.